CERN DENEYi VE iSLAM
BiLiM
0
Yorumlar
İnşallah CERN deneyleri büyük başarıyla sonuçlanır ve daha geliştirilerek devam eder. Bu noktada yegâne üzüntümüz, projeyi yürüten ekip içinde Müslüman kimliğini taşıyan bilim adamı sayısının az oluşudur.
Türkiye’de lise seviyesinde
eğitim görmüş insanların fizik bilimi hakkındaki tasavvuru, müfredat
yenilemelerine rağmen hâlâ XIX. yüzyıl sonlarındaki fizik paradigmalarının
seviyesinde duruyor; bunun başlıca sebebi, bilimle dini karşı karşıya getiren
ve birbirinin zıddı gibi takdim eden çağdışı Pozitivist bilim anlayışıdır.
Okur-yazarlarımızın kahir ekseriyeti August Comte’un üç basamaklı zihni gelişim
ve ilerleme modelini, bilgi felsefesinin temeli ve en sağlam dayanağı zannediyor.
Bu dayanak, bilim metodlarına göre üretilmiş bilginin tek sağlam bilgi türü
olduğunu kabul eder. Pozitivistler, bilimdeki her ilerlemenin “din”in kapladığı
puslu, bulanık ve metafizik alanın küçülmesi olduğunu düşünüyorlardı ve bu
mantığın nihai adımı günün birinde dinin ve metafizik olguların tamamen ortadan
kalkacağı varsayımını teşkil ediyordu. Hadiseyi biraz daha basitleştirirsek
şöyle bir tabloyla karşılaşırız:
Çocukça Ama Aldatıcı Bir Varsayım
İnsanlar bilmedikleri olaylar
hakkında ister istemez, dinin, metafiziğin veya dinî geleneklerin getirdiği
izahlarla düşünürler; oysaki mahiyetini, sebep ve sonuçlarını bilebildikleri
şeyler hakkında dinin izahlarına müracaat etmezler. Yağmurun niçin yağdığını
bilmeyen bir topluluk, onu ilahi güçlerin bir cilvesi, armağanı veya gazabı
gibi niteleyecektir; yağmurun nasıl ve hangi şartlarda yağdığını bilenler ise
yağmuru sıradan bir bilim süreci gibi anlar ve ona ilahi sebep yüklemezler;
böylece bilimin bilgisi, dinî bilgiyi kemirir. Bu kavrayışa göre dinin insanlar
üzerinde hâlâ etkili olmasının sebebi, bilimin bazı şeyleri izah etmekte
uğradığı güçlüklerdir. Bilim, o bilinmeyenleri de aydınlattığında insanların
dine ve tabiatüstü izah ve varlıklara ihtiyacı kalmayacaktır. İşte August Comte
felsefesindeki Pozitif dönem, bilimin egemen olduğu dünya anlamına gelmektedir.
Cern Deneyi İlahi Sırları Keşfedecek Mi?
Bu, abartılı ve büyük oranda
yanlış bir kestirmeydi çünkü XIX. yüzyıl sonlarındaki bilim anlayışı, yeni
bilim paradigmalarının yükselişiyle bugün neredeyse müzelik tabir edilecek
derece eskimiş olmasına rağmen insanların hayatında din, hâlâ ağırlığını
koruyor; bunun sebebi bilimin yeterince ilerleme kaydetmemiş olması değildir;
bilim o beylik söyleyişle büyük ilerlemeler kaydetti. Doğru olan bilimle dinin
farklı vadilerde algılanması gereken birbirinden ayrı kavramlar olmasıdır. Bu
varsayım yanlıştı çünkü din ve bilim, şaşırtıcı derecede ortak alanlar
kaplamalarına rağmen mahiyet itibariyle birbirinden farklıdır. İsviçre’deki
CERN araştırma merkezinde yapılmakta olan deney, mükemmel ve ileri bilimin
Tanrı’yı ve dini açığa çıkaracağını bekleyenler için yeni bir ümit kaynağı
oldu.
“Biraz Daha Işık” Veya “Rabbim Hayretimi Artır!”
CERN Deneyi, parçacık fiziğinin
en problemli ve mahiyetine nüfuz edilemeyen kısımları hakkında bilim
adamlarının daha fazla ve tutarlı bilgi edinmeleri amacıyla tasarlandı.
Bilindiği gibi parçacık fiziği, atom altı parçacıklarının yapısı ve
davranışları ile ilgileniyor ve atom altı parçacıklarının davranışlarını
izleyip tabiatlarını anlamak henüz mümkün olmadı. Milletlerarası bir bilim
kuruluşunun yönetiminde yüzlerce bilim adamının katkısı ve hayli pahalı bir
bütçeyle tasarlanan deney, temelinde maddenin tabiatını anlamak maksadına
yönelik bulunuyor. Maddenin atom altı parçacıkları henüz bilinmeyen ve
tatminkâr seviyede gözlenemeyen bir yapı sergiliyor. Deneyi tasarlayanlar,
Türkiye’de ve dünyada bazı safdil bilim meraklıların umduğu gibi Tanrı’nın
sırlarını açığa çıkarmak, bilinir kılmak gibi bir hedefe kilitlenmiş değiller;
onlar sadece maddenin temel tabiatı ve alt parçacıkları hakkında daha fazla
bilgi toplayarak, zihnimizi zorlayan temel sorular karşısında daha doyurucu ve
akla yatkın teoriler geliştirmeye çalışıyorlar. Bizim bu noktada takınmamız
gereken tavır, dinle bilimi bir kere daha çatıştırmaya kalkışmak değil, tam
aksine bu “araştırma ve anlama” gayretini saygıyla karşılamaktır, çünkü
neticede yapılan araştırma, özü itibariyle son derece dinî ve İslâmi bir
eylemdir. Her nevi ilmî gayret, İslâmî nokta-i nazardan yüksek derecede ibadet
sınıfına giriyor. Tek tanrılı dinler içinde İslâm, inananları araştırmaya,
düşünmeye ve anlamaya davet eden yapısıyla farklı ve özel bir yerde bulunuyor.
İslâm, bilim adamlarının bulacakları şeylerle -tâbir caizse- “İslâmi
varsayımlar”ın eksileceğini, yanlışlanacağını, çökeceğini öngörmüyor. İslâm’ın
öngörüsü çok daha başkadır: İslâm, etraflarında olup bitenleri anlamaya
çalıştığı, araştırdığı ve eşyanın hakikatine erişmeye çalıştığı nisbette insanı
tebcil ve takdir eden, -tâbir caiz ise- “ilerici” bir çerçeve koyuyor; buna
göre akleden ve düşünen insan, Allah’ın rızasına en çok yaklaşan insan
zümresidir. İslâm’ın bu yaklaşımı bize hissettirmektedir ki, XIX yüzyıl
pozivitistlerinin çocukça bir mantıkla kurmaya çalıştığı “bilim dini kemirir”
yaklaşımı yanlış bir adresi göstermektedir; tam tersini düşünmek gerekiyor,
yani bilim, Allah’ı anlamak isteyenlerin ufkunu genişletir, hayretini artırır
ve kavrayışına yeni boyutlar ilave eder.
Bilim-Din Çatışmaları, İslami Dillere Tercüme Edilemez
CERN Deneyleri henüz
sonuçlanmadı, bazı arızalar vuku bulduğu söyleniyor; temennimiz odur ki deney
başarıyla tamamlanır ve biz büyük patlama teorisinden, yani yaradılışın fizikî
başlangıcından bu yana neler olup bittiği hakkında daha çok bilgi sahibi olur
ve daha makul teoriler geliştirebiliriz. Elde edilecek yeni bilgilerin İslâmi
kavrayışı haleldâr etmesi söz konusu bile değildir ve tamamen saded dışıdır
fakat vaktiyle Kilise Babaları’nın ortaya attığı ve zaman içinde revize
etmekten usandıkları Hristiyânî paradigmaların geleceği hakkında aynı şeyi
söyleyemeyiz ve esasen bu mesele bizi ilgilendirmiyor. Tam bu noktada bizi
ilgilendirmeyen bir başka meseleye daha işaret etmeliyiz; özellikle ABD
kamuoyunda hararetle tartışılan evrim veya akıllı tasarım tartışmalarının da
uzağındayız; çünkü bu tartışmalar temelinde en geniş mânâsıyla “din”i değil,
daha dar anlamda Kilise’nin dini”ni ve onun dinî varsayımlarını ilgilendiren
kapışmalardır ve bu gibi şeylerin İslâm dillerine tercüme edilmesi mânâsızdır.
Zihnimizi bu gibi medyatik kapışmalarla yormak yerine İslâm’ın bilim ve bilgi
anlayışına teksif etmek, eminim ki bizi daha faydalı ve öğretici bir kavrayışa
götürecektir; nitekim bu kavrayışla ifade etmeliyiz ki inşallah CERN deneyleri
büyük başarıyla sonuçlanır ve daha geliştirilerek devam eder. Bu noktada yegâne
üzüntümüz, projeyi yürüten ekip içinde Müslüman kimliğini taşıyan bilim adamı
sayısının az oluşudur.
Bu derece İslâmi bir projeyi,
doğrudan “Müslüman” sıfatı taşımayan bilim adamlarının tasarlayıp yürütmesinde
ilahi bir cilve ve mutlaka ilahi bir ikaz var. İnşallah bu nükteyi fark eder ve
Efendimiz’in duasında olduğu gibi “hayreti” artan ama eksilmeyen bir toplum
oluruz.
Ahmet Turan Alkan
Yorum Gönder