YABANCILAŞMA ALAMETi; NOEL !



Yılbaşı, miladî takvimin başlangıcıdır. Miladî takvim ise, Avrupalılar tarafından ortaya çıkarılmış olup 60-70 yıldır kabul ettiğimiz, siyasî, hukukî, ticarî ve günlük işlerimizde kullandığımız bir takvimdir ve dünyaca kabul görmüştür. Ancak, bu tarihin Hazreti İsa ile irtibatlandırılması ve çeşitli şekillerde kutlanması üzerinde durmak gerekir.

Kısa Bir Tarihçe
Milat, kelime olarak "doğum zamanı" demektir. "Milattan önce", "milattan sonra" gibi ifadelerdeki milattan maksat Hazreti İsa'nın doğumudur. Ancak, bu tarihin Hazreti İsa'nın doğumuyla alakası tarihen sabit değildir. Böyle olduğu halde Avrupalılar tarafından Hazreti İsa'dan çok sonra ortaya çıkarılmış ve O'nun adına kutlanmaya başlamıştır. Kutlama zamanlarındaki ihtilaf da bunu göstermektedir. Zira Katolikler yılbaşını 25 Aralık'ta karşılarken, Ortodokslar 6 Ocak'ta kutlarlar.

Yılbaşı ile beraber ifade edilip kutlanan Noel, esasen Antalya'da veya Afrika'da yaşamış bir "aziz" ile çocuklara hediyeler dağıtan bir "kelt tanrısı"nın kimliğinden harmanlanmış efsanevî bir kimliktir. Asıl adı, Aziz Nikola'dır. Milletlere göre ismi değişiklik arz etmektedir. Hıristiyanlar tarafından efsaneleştirilmiş olan bu azizin ismi, 17. asırda ilk defa Almanya'daki kutlamalarda anılmış ve kutsal bir zat olarak Hıristiyanlık âleminde yayılmıştır.  Aziz Noel, Hıristiyanlarca, dinini yaşayan, samimi, ruhanî bir kimliğe sahipken, 1931 yılında Coca Cola'nın bir reklam figürü olarak kullanmasından sonra bu kimlik tamamen değişerek ekonomik ve kültürel bir boyut kazanmış ve bugün olduğu gibi kışın kızakla kayarak çocuklara hediyeler dağıtan, evlere konuk olan adeta sihirli bir şahıs haline gelmiştir. Hâl-i hazırda Kuzey Kutbunda oturan, yıl boyunca orada cinleri ve perileriyle hediyeler hazırlayan ve sadece yılbaşı gecesi şehre gelerek hediyeler dağıtan bir kişi olarak kabul edilmektedir.

Hazreti İsa'nın 1 Ocak'ta doğumu, Aziz Nikola'nın 6 Ocak'ta ölümü (bu iki olay da kesin tespit edilebilmiş değildir) ve kış gün dönümünün birleştirilmiş hali gibi duran bu tarih, bugün dinî unsurlarla beraber bütün Hıristiyanlarca bir kutlama ve anma vesilesi olmaktadır.

Bu anlatılanlardan şu neticeye ulaşabiliriz: Aslen daha önce de Avrupa milletleri arasında var olan kış gündönümü kutlamaları, üzerine dinî kisve giydirilerek, Hazreti İsa ile bir ruhanî görünüme, Aziz Nikola vesilesiyle de ayrı bir esrarengiz yapıya büründürülmüş ve bugün tamamen bir ticaret ve eğlence unsuru haline getirilmiştir. Nitekim, cola reklamı olarak kullanılmasından sonra bugünkü halini kazanması, işin büyük bir sektör haline geldiğini göstermektedir.

İşin Bize Bakan Yönü
Bize gelince, Hıristiyanlar tarafından kutlanan ve sağlam temellere dayanmayan böyle bir meselede ve ayrıca Mecusi kültürüne ait olup baharın gelişinde kutlanan Nevruz, güz mevsiminde icra edilen Mihrican gibi bayramlarda, Müslümanca tavrımızı ortaya koymamız ve işin önce dine bakan yönünü düşünmemiz gerekir. Bir defa böyle bir hadiseye iştirak etmemiz dinen caiz değildir. Fıkıh kitaplarımızda ve bugünkü alimlerimizin değerlendirmelerinde; Hıristiyanların yılbaşı gibi kutlamalarına iştirak etmemizin ve bugünler için hediyeleşmemizin en yumuşak ifadesiyle hükmü "büyük günah"tır.[1] Kaldı ki, meselenin hükmünü, küfür ve şirke kadar götüren İman Rabbani gibi kalp ve ruh ufkunun büyüklerinden muteber alimlerimiz de vardır.[2] Dayandıkları deliller ise bazı ayet ve hadislerdir: Ayetlerden bir örnek: "Günah işlemek ve başkasına saldırmak hususunda birbirinizi desteklemeyin." (Maide Suresi, 5/2) Yılbaşı kutlamalarının çeşitli günah ve saldırılara açık olduğu herkesçe malumdur. Sarhoş oluncaya kadar içip kavgaya sebebiyet verenlerin durumu, buna şahittir. Bir başka ayet: "Bir de sakın zulmedenlere meyletmeyin, sempati duymayın. Yoksa size ateş dokunur." (Hud Suresi, 11/113) İşlenen günahlara iştirak etmek, zulme meyletmek kavramı içerisinde değerlendirilebilir. Hadislerden örnek olarak şu veciz beyanları verebiliriz: "Kim bir kavme benzerse, o onlardandır." (Ebu Davud, Libas, 4; Müsned, 2/50) "Bizden başkasına benzeyen bizden değildir." (Tirmizî, İstizan, 7) Burada Peygamber Efendimiz'in, saçını tararken, Yahudilere benzememek için onların saç şekline göre değiştirdiğini de hatırlayıp geçelim.

Yabancılaşmaya Doğru
İşin bir diğer tarafı, bizim milli kültürümüzün korunmasıdır. Başka milletlere ait kutlama ve benzeri usuller, bizi önce şeklen ve dil olarak sonra da fikren yabancılaşmaya zorlar. Zira, kendimizden uzaklaşmamız, basit şeylerle başlar. Önce dil ile ifade edilir o yabancı unsurlar, sonra şeklimize, giyim kuşamımıza yansır, sonra da fikir suretine bürünür ve zamanla kültür haline gelir. Yılbaşı için alınan elbiseler, hediyeler, süslenen evler, dükkanlar, çam ağaçları, gönderilen tebrikler, mesajlar, kesilen hindiler, bu arada yapılan konuşmalar, söylenen sözler..vs. hepsi bizi adım adım yabancılaşmaya doğru sürükler. Belli bir zaman sonra bir bakarız ki, biz onlar olmuşuz, onlar da biz. Aramızda bir fark kalmamış. Halbuki bizim kendimize ait dini bayramlarımızın yanında milli bayramlarımız da vardır. Kutlanacaksa bu günler kutlanmalı, böylece dinî ve millî yapımız hem kendi hayatımızda hem de neslimizin ruhunda canlı tutulmalıdır. Mevcut kutladığımız bayramlarımızın dışında kutlanabilecek millî ve dinî bayramlara örnek olarak, Hicrî yılbaşını, Malazgirt zaferini, Osmanlı Devleti'nin kuruluşunu vs. verebiliriz.

İşin bir de ekonomik boyutu vardır. Bu kutlamalar yaklaşırken büyük bir alışveriş furyası başlar. İnsanlar çoğu zaman, daha sonra kullanamayacağımız, bir gecelik veya bir günlük eşya ve hediye alışverişinde bulunurlar. Kullanılabilir olsa bile bunlar, genellikle zaruri ihtiyacın dışındadır ve belki de etrafın zorlamasıyla alınır. Bu arada fuzuli harcamalardan sürekli kazananlar, bizim dünyamıza ait olmayan batı menşe'li firmalar ve şirketler olur. Kendi sınırlı imkânlarımızla geçinmeye çalıştığımız halde, yaptığımız harcamalarla bazılarına büyük boyutlarda kazanç ve ferah feza bir hayat sağlarız. Bunu da düşünmek icap eder. Ayrıca bu harcamalar, bizi başkalarına özenmeye sürükler ve işi, lüks hayata alışmış olan ve israfın içinde zevk sürenlerle boy ölçüşmeye kadar vardırır.
Netice olarak diyebiliriz ki, yılbaşına küçük bir söz ve muamele ile dahi iştirak etmek, en hafif ifadesiyle caiz değildir, günahtır.  İnsanı ciddî vebal altına sokar.

[1] Bkz. www.HayrettinKaraman.net; Beşer Faruk, Günlük Hayatımız, 123; Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,  3/469-470.
[2] Mektubât-ı İmam Rabbanî, 453. mek;  İbni Abidin, (terc.)  17/310; Fetâvây-ı Hindiyye, (terc,) 2/276.

Yorum Gönder

To Top