DiŞ DOLGUSU VE DİŞ PROTEZi ABDEST'E ENGEL MiDiR?
GÜNCEL
0
Yorumlar
Diş ve ağız sağlığının önemi her geçen gün daha iyi anlaşılmaktadır. Ağız sağlığı vücut sağlığı demektir. Vücut sağlığına dikkat etmek gerektiği gibi, diş sağlığına da önem vermek gerekir. Nitekim Peygamberimiz (s.a.v.)
"Ümmetime zor gelmeyeceğini bilseydim, her namazdan önce misvâk kullanmalarını emrederdim." (Buhârî, Cuma, 8),
"Peygamberlerin sünnetlerindendir." (Tirmizî, Nikâh, 1),
"Cibril misvâk üzerinde o kadar çok durdu ki farz olacak diye korktum." (Ahmed, V / 263)
hadisleriyle Peygamberimiz (s.a.v) misvâk kullanılmasını teşvik
etmiştir. Bununla amaç, dişlerin temizliğini ve ağız sağlığını
korumaktır.
Diş kaplama , özellikle takma, doldurma ve protez gibi olaylar, ağız sağlığını temin hususunda başvurulan ve son asırda ortaya çıkan çarelerdir. Yapılan bu işlemler tedavi amaçlı ve zaruridir.
Hz. Peygamber (s.a.v.) hastalıkların tedavisini emretmiş, hastalandığı zaman kendisi de günün şart ve imkanları ölçüsünde, ilaçlar kullanmış ve tedavi görmüştür. Konuyla ilgili hadislerden ikisi şöyledir:
Diş kaplama , özellikle takma, doldurma ve protez gibi olaylar, ağız sağlığını temin hususunda başvurulan ve son asırda ortaya çıkan çarelerdir. Yapılan bu işlemler tedavi amaçlı ve zaruridir.
Hz. Peygamber (s.a.v.) hastalıkların tedavisini emretmiş, hastalandığı zaman kendisi de günün şart ve imkanları ölçüsünde, ilaçlar kullanmış ve tedavi görmüştür. Konuyla ilgili hadislerden ikisi şöyledir:
"Ey Allah'ın kulları! Tedâvi olun, çünkü Allah, yarattığı her hastalık için mutlaka bir şifâ veya devâ yaratmıştır. Ancak bir dert müstesnâ; o da ihtiyarlıktır." (Tirmizî, Tıb 2; Ebû Dâvud, Tıb 1; İbn Mâce, Tıb 1; Ahmed bin Hanbel, III/156)
"Her derdin bir devâsı vardır. Onun için, derdin devâsı bulunduğu zaman
o dert iyi olur." (Buhârî, Tıb 1; Müslim, Selâm 69, Fedâil 92; Ebû
Dâvud, Tıb 1).
Diş Tedavisi ve Gusül:
Hanefî mezhebine göre ağız ve burnun içi vücudun dış kısmından sayılmaktadır. Bundan dolayı farz olan gusül esnasında ağız ve burna su verip iç kısmını ıslatmak gerekir. Diş dolgusunun ve kaplatmanın gusle engel olduğunu söyleyen kimseler bu esastan hareketle, dişine kaplama ve dolgu yaptıranların gusüllerinin sahih olmadığı kanaatini taşımaktadırlar.
Bilindiği gibi, diş çürüyünce ve içi oyulunca, ya çekilip protez yapılmakta veya oyuk kısım doldurulmaktadır. Protez esnasındaki yandaki dişler inceltilerek üzerine kaplama geçirilmektedir. Hâliyle bu tedavi bir zaruretten dolayı yapılmaktadır. Zaten bugün diş tedavisinde bu iki yoldan birisi mutlak sûrette uygulanmaktadır. Dolgu yapılmadığı takdirde çürümeye engel olunamadığından, çürüyen diş kaybedilmektedir. Bunun önüne geçmek için de dolgu yapılarak diş uzun bir müddet muhafaza altına alınmaktadır. Böylece bu muamelenin zaruret olduğu kendiliğinden anlaşılmaktadır.
İşte böyle bir zaruretten dolayı dişe dolgu yaptırılır veya kaplatılırsa, artık o dolgu ve kaplama maddesi dişin kendisinden sayılır. Bu bakımdan da gusle bir engel teşkil etmez.
Bu meseleye ışık tutacak bir hadise Asr-ı Saâdette de meydana gelmişti. Sahabîlerden Afrece bin Es’ad’ın İslâmiyet'ten önce vuku bulan bir savaş esnasında burnu kesilmişti. Bundan sonra gümüşten bir burun taktırdıysa da kötü bir koku neşrettiğinden rahat edemedi. Sonunda durumu Resulullaha (a.s.m.) anlattı. Peygamber Efendimiz (a.s.m), altından bir burun yaptırıp taktırmasını tavsiye etti. (Tirmizi, Libas 31; Ebû Dâvud, Hâtem 7)
İşte bu hadisten hareket eden, başta İmam Muhammed olmak üzere bazı İslâm âlimleri, takma ve doldurma diş yaptırmada bir sakıncanın bulunmadığını; hattâ bunun altın madeninden yapılması hususunda ruhsat bulunduğunu ifâde etmektedirler. Bu meselenin esasını, meâlini verdiğimiz hadis-i şerifin izahında bulmak mümkündür. (Serahsî. el-Mebsût, 1/132)
Ayrıca boyacının tırnağındaki boyanın, dişlerin arasındaki ve oyuk dişin içindeki yiyecek artıklarının gusle engel olmadığı fıkıh kitaplarımızda ifâde edilmektedir. Dış dolgusu da buna benzer bir durumdur. Diş oyuğundaki yemek artıklarını gidermek ve tırnaktaki yağlı boyayı temizlemek mümkün olsa da, gusül esnasında dolgu yapılan dişin içini boşaltıp yıkamak mümkün değildir. Bunun için dolgu ve kaplama da gusle engel olmaz.
Diş kaplaması veya dolgusu bir zarûretten dolayı yapılırsa, -ki umumiyetle öyledir- bu bir nevi çürüyen dişi tedâvi şeklidir. Bu zarûretin dindar ve selâhiyetli bir doktor tarafından tesbit edilmesi gerekmektedir. Bu vasıfta bir doktorun tavsiyesi ile yapılan kaplamanın dinen bir mahzurunun olmadığını ve altta kalan dişin, ağzın görünen kısmından çıkıp, görünmeyen kısmın hükmüne geçtiğini ifâde eden Bediüzzaman Hazretleri bir mektubunda, bir sual vesilesiyle bu durumu şöyle izah eder:
Hanefî mezhebine göre ağız ve burnun içi vücudun dış kısmından sayılmaktadır. Bundan dolayı farz olan gusül esnasında ağız ve burna su verip iç kısmını ıslatmak gerekir. Diş dolgusunun ve kaplatmanın gusle engel olduğunu söyleyen kimseler bu esastan hareketle, dişine kaplama ve dolgu yaptıranların gusüllerinin sahih olmadığı kanaatini taşımaktadırlar.
Bilindiği gibi, diş çürüyünce ve içi oyulunca, ya çekilip protez yapılmakta veya oyuk kısım doldurulmaktadır. Protez esnasındaki yandaki dişler inceltilerek üzerine kaplama geçirilmektedir. Hâliyle bu tedavi bir zaruretten dolayı yapılmaktadır. Zaten bugün diş tedavisinde bu iki yoldan birisi mutlak sûrette uygulanmaktadır. Dolgu yapılmadığı takdirde çürümeye engel olunamadığından, çürüyen diş kaybedilmektedir. Bunun önüne geçmek için de dolgu yapılarak diş uzun bir müddet muhafaza altına alınmaktadır. Böylece bu muamelenin zaruret olduğu kendiliğinden anlaşılmaktadır.
İşte böyle bir zaruretten dolayı dişe dolgu yaptırılır veya kaplatılırsa, artık o dolgu ve kaplama maddesi dişin kendisinden sayılır. Bu bakımdan da gusle bir engel teşkil etmez.
Bu meseleye ışık tutacak bir hadise Asr-ı Saâdette de meydana gelmişti. Sahabîlerden Afrece bin Es’ad’ın İslâmiyet'ten önce vuku bulan bir savaş esnasında burnu kesilmişti. Bundan sonra gümüşten bir burun taktırdıysa da kötü bir koku neşrettiğinden rahat edemedi. Sonunda durumu Resulullaha (a.s.m.) anlattı. Peygamber Efendimiz (a.s.m), altından bir burun yaptırıp taktırmasını tavsiye etti. (Tirmizi, Libas 31; Ebû Dâvud, Hâtem 7)
İşte bu hadisten hareket eden, başta İmam Muhammed olmak üzere bazı İslâm âlimleri, takma ve doldurma diş yaptırmada bir sakıncanın bulunmadığını; hattâ bunun altın madeninden yapılması hususunda ruhsat bulunduğunu ifâde etmektedirler. Bu meselenin esasını, meâlini verdiğimiz hadis-i şerifin izahında bulmak mümkündür. (Serahsî. el-Mebsût, 1/132)
Ayrıca boyacının tırnağındaki boyanın, dişlerin arasındaki ve oyuk dişin içindeki yiyecek artıklarının gusle engel olmadığı fıkıh kitaplarımızda ifâde edilmektedir. Dış dolgusu da buna benzer bir durumdur. Diş oyuğundaki yemek artıklarını gidermek ve tırnaktaki yağlı boyayı temizlemek mümkün olsa da, gusül esnasında dolgu yapılan dişin içini boşaltıp yıkamak mümkün değildir. Bunun için dolgu ve kaplama da gusle engel olmaz.
Diş kaplaması veya dolgusu bir zarûretten dolayı yapılırsa, -ki umumiyetle öyledir- bu bir nevi çürüyen dişi tedâvi şeklidir. Bu zarûretin dindar ve selâhiyetli bir doktor tarafından tesbit edilmesi gerekmektedir. Bu vasıfta bir doktorun tavsiyesi ile yapılan kaplamanın dinen bir mahzurunun olmadığını ve altta kalan dişin, ağzın görünen kısmından çıkıp, görünmeyen kısmın hükmüne geçtiğini ifâde eden Bediüzzaman Hazretleri bir mektubunda, bir sual vesilesiyle bu durumu şöyle izah eder:
“Kaplamanın altının gusülde yıkanmaması guslü iptal etmez. Çünkü, üstündeki kaplama yıkanıyor, onun yerine geçiyor. Evet, cerihaların (yaraların) üstündeki sargıların zarar için kaldırılmadığından ceriha yerine yıkanması, şer’an o yaranın gusli (yıkanması) yerine geçtiği gibi, böyle ihtiyaca binâen sabit kaplamanın yıkanması dahi dişin yıkanması yerine geçer, guslü iptal etmez. Ve’l-ilmü indallah, madem ihtiyaca binaen bu ruhsat oluyor, elbette yalnız süs için, ihtiyaçsız dişleri kaplamak veya doldurmak bu ruhsattan istifâde edemez. Çünkü, hattâ zarûret derecesine geldikten sonra böyle umûmü’l-belvâda eğer bilerek sû-i ihtiyariyle olsa o zaruret ibâheye (mübah olmasına) sebebiyet vermez. Eğer bilmeyerek olmuş ise zarûret için elbette cevaz vermez.” (Barla Lâhikası, s. 157)
Ancak çıkarılıp takılabilecek diş ve protezlerin gusül sırasında, ağzı yıkarken çıkarmak gerekir.
Bu mesele sadece Hanefi mezhebinde mevcuttur. Diğer mezheplere, meselâ, Şâfiî mezhebine göre gusülde ağzın yıkanması farz olmayıp sünnettir. Bu mezhebe göre, dişin gerek dolgu, gerekse kaplama ve protez yapılması hiçbir şekilde gusle zarar vermez.
Nitekim değerli fıkıh kitabı Mülteka şerhinde fetva kitabından naklen şöyle deniyor:
Dişini mecburen doldurtan kimse, gusülde bu dolguyu söküp atması mümkün olmayınca, dolgunun üzerinden geçen suyla iktifa ederse, guslü sahih olur mu?
Elcevap: Olur. Şüpheye mahal kalmaz. (İzahlı Mülteka tercümesi, Taharet bahsi, s. 32)
Ancak bu mes’elede iki farklı konu vardır. Onu hatırdan çıkarmamalıyız. Biri, diş dolgu ve kaplamasına Tabib-i Hâzık dediğimiz dindar ve selâhiyetli bir doktorun gerek görmesi... Şâyet böyle bir doktor bunun ihtiyaç olduğunu ifade etmişse bu tedavi israf olmadığı gibi gereklidir de. Ancak böyle bir doktor, ihtiyaç olarak görmemiş buna gerek olduğunu ifade etmemiş, lâkin süs ve zinet olarak taktırmak istemiş, sırf gösteriş arzusundan buna lüzum görmüş ise, bunun yapılması hem caiz değildir, hem de israftır.
Doldurma ve kaplama dişlerin gusle engel olduğunu söyleyenler, bir ihtiyaç olmadan yapılan bu ikinci kısım doldurmayı ve kaplamayı kasdetmiş olabilirler.
Burada önemli bir soru akla geliyor:
Acaba hiç bir tedavi maksadı olmadan sırf süs ve gösteriş için kaplama yaptıran bir kimsenin aldığı gusül geçerli midir?
Bununla ilgili Diyanet İşleri Başkanlığının bize gönderdiği ve Silvan Müftülüğünce verilmiş bir fetvaya göre, ihtiyaç ve tedavi maksadı olmaksızın yapılan kaplamalar dini açıdan caiz değilse de, çıkarma imkanı olmadığından alınan gusül geçerlidir.
İlgili fetvanın aslı şöyledir:
"Hanefi ve Şafii kitaplarında ihtiyaç olmaksızın yapılmakta olan altın ve gümüş kaplama dişlerin haram olduğu ve sadatı hanefiyeye göre cenabetin raf'ına mani olduğu anlaşılmakta olduğundan bunlar hakkında fetva varsa bildirilmesine dair Silvan müftülüğünün 05/07/1945 günlü yazısı okundu: Müslüm bir diş tabibinin muayene neticesinde gösterdiği sıhhi lüzum üzerine dişleri gümüş ve altın madeni bir madde ile doldurtmak veya kaplatmak veya birbirine bağlatmak caiz ve böyle yapılan dişlerin zahirini yıkamak abdest ve gusulde kafi ve sahibi tahirdir."
Bu mesele sadece Hanefi mezhebinde mevcuttur. Diğer mezheplere, meselâ, Şâfiî mezhebine göre gusülde ağzın yıkanması farz olmayıp sünnettir. Bu mezhebe göre, dişin gerek dolgu, gerekse kaplama ve protez yapılması hiçbir şekilde gusle zarar vermez.
Nitekim değerli fıkıh kitabı Mülteka şerhinde fetva kitabından naklen şöyle deniyor:
Dişini mecburen doldurtan kimse, gusülde bu dolguyu söküp atması mümkün olmayınca, dolgunun üzerinden geçen suyla iktifa ederse, guslü sahih olur mu?
Elcevap: Olur. Şüpheye mahal kalmaz. (İzahlı Mülteka tercümesi, Taharet bahsi, s. 32)
Ancak bu mes’elede iki farklı konu vardır. Onu hatırdan çıkarmamalıyız. Biri, diş dolgu ve kaplamasına Tabib-i Hâzık dediğimiz dindar ve selâhiyetli bir doktorun gerek görmesi... Şâyet böyle bir doktor bunun ihtiyaç olduğunu ifade etmişse bu tedavi israf olmadığı gibi gereklidir de. Ancak böyle bir doktor, ihtiyaç olarak görmemiş buna gerek olduğunu ifade etmemiş, lâkin süs ve zinet olarak taktırmak istemiş, sırf gösteriş arzusundan buna lüzum görmüş ise, bunun yapılması hem caiz değildir, hem de israftır.
Doldurma ve kaplama dişlerin gusle engel olduğunu söyleyenler, bir ihtiyaç olmadan yapılan bu ikinci kısım doldurmayı ve kaplamayı kasdetmiş olabilirler.
Burada önemli bir soru akla geliyor:
Acaba hiç bir tedavi maksadı olmadan sırf süs ve gösteriş için kaplama yaptıran bir kimsenin aldığı gusül geçerli midir?
Bununla ilgili Diyanet İşleri Başkanlığının bize gönderdiği ve Silvan Müftülüğünce verilmiş bir fetvaya göre, ihtiyaç ve tedavi maksadı olmaksızın yapılan kaplamalar dini açıdan caiz değilse de, çıkarma imkanı olmadığından alınan gusül geçerlidir.
İlgili fetvanın aslı şöyledir:
"Hanefi ve Şafii kitaplarında ihtiyaç olmaksızın yapılmakta olan altın ve gümüş kaplama dişlerin haram olduğu ve sadatı hanefiyeye göre cenabetin raf'ına mani olduğu anlaşılmakta olduğundan bunlar hakkında fetva varsa bildirilmesine dair Silvan müftülüğünün 05/07/1945 günlü yazısı okundu: Müslüm bir diş tabibinin muayene neticesinde gösterdiği sıhhi lüzum üzerine dişleri gümüş ve altın madeni bir madde ile doldurtmak veya kaplatmak veya birbirine bağlatmak caiz ve böyle yapılan dişlerin zahirini yıkamak abdest ve gusulde kafi ve sahibi tahirdir."
"Ancak ihtiyaç ve zaruret olmaksızın (mesağı şer'i olmadığı halde)
dişlerini doldurma, bağlatma veya kaplatma yaptırmış olanların bu
doldurtma ve kaplatmaları dişleri yapışmakla gusul ve abdest esnasında
bunların çıkarılmasında hareç olduğundan, suyu diş kaplama ve
dolgularının altına isali mümkün olmayıp zahirini yıkamak kafi ve bu
suretle sahibi tahir olur."
Sonuç olarak, diş dolgusu veya kaplama yaptırmak gusle
engel değildir. Yapılan bu işlem tedavi amaçlı olduğundan, başka
mezhepleri taklit etmek gerekmez.
Kişi hangi mezhepten olursa olsun, gerektiğinde dişlerini tedavi amaçlı olarak dolgu veya kaplama yaptırabilir ve başka mezhepleri taklit etmeye de gerek kalmadan kendi mezhebine göre abdest/ gusül alıp, ibadetlerini yapabilir.
Bu itibarla, mazerete binâen diş taktırmak, kaplatmak ve doldurtmak caiz olup abdest ve guslün sıhhatine mâni değildir. Bu tedavinin bir parçası olan geçici protezler konusu da bu kapsamdadır. Ancak çıkarılıp takılabilen dişlerin gusülde, mazmaza esnasında çıkarılması gerekir.
Kişi hangi mezhepten olursa olsun, gerektiğinde dişlerini tedavi amaçlı olarak dolgu veya kaplama yaptırabilir ve başka mezhepleri taklit etmeye de gerek kalmadan kendi mezhebine göre abdest/ gusül alıp, ibadetlerini yapabilir.
Bu itibarla, mazerete binâen diş taktırmak, kaplatmak ve doldurtmak caiz olup abdest ve guslün sıhhatine mâni değildir. Bu tedavinin bir parçası olan geçici protezler konusu da bu kapsamdadır. Ancak çıkarılıp takılabilen dişlerin gusülde, mazmaza esnasında çıkarılması gerekir.